Orman Kanunun 16. Maddesinin Uygulama Yönetmeliği Taslağında Bir Truva Atı “Verimli Orman Alanı”

26 Mayıs 2023

Maden sektörünün en önemli ve esaslı kanunlarından biri olan 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 16. maddesi bu yıl 7442 sayılı yasa ile değişikliğe uğramış ve 05.04.2023 tarihinde yayınlanarak yeni hali ile yürürlüğe girmiştir. Nitekim 7442 sayı ile değişik 6831 sayılı Orman Kanunun 16 maddesinin uygulayıcısı olan 18.4.2014 tarih ve 28976 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Orman Kanununun 16. Maddesinin Uygulama Yönetmeliği’nde değişiklik yapılması adına hazırlanmış yönetmelik taslak çalışması ilgili sektör temsilcilerinin görüşleri alınmak üzere paylaşıma açılmıştır.

Hukuk Çalışma Grubu olarak Orman Kanununun 16. Madde Uygulama Yönetmeliği taslağını incelediğimizde, “verimli orman alanı” tanımının taslaktaki hali ile yönetmeliğe eklenmesi durumunda, tüm sektör adına telafisi imkânsız zararların doğacağı son derece açıktır. Yönetmelik tasarısı yasallaşmadan, köprüden önce son çıkış yolunu göstermek adına tespitlerimize dikkat çekmek isteriz.

Bilindiği üzere, bir kısım özellikli devlet orman arazilerinde madencilik faaliyeti yapabilme şartları, diğer alanlara nazaran ağırlaştırılmış şartlara tabi tutulmuş olup, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın iznine bağlanmıştır.

Bu özellikli orman arazilerinin hangileri olduğu, 7442 sayılı değişiklik yapılmadan önce ,6831 sayılı Orman Kanununun 16. maddesinde, “tohum meşcereleri, gen koruma alanları, muhafaza ormanları, endemik ve korunması gereken nadir ekosistemlerin bulunduğu orman alanlar” olarak açıkça belirtilmişken, değişiklik sonrası bu alanlara “verimli orman alanları” da eklenmiştir.

6831 sayılı Orman Kanununun, 7442 sayılı değişiklikle 16. maddesine eklenen“verimli orman alanı” ibaresinin, kanun gerekçesine bakıldığında “3213 sayılı Maden Kanunu’nun 7’nci maddesinde yer alan madencilik faaliyetleri ile ilgili olarak yapılacak her türlü kısıtlamanın ancak kanun ile düzenleneceğine dair hüküm gereği; madencilik faaliyetlerine orman sayılan alanlarda izin verilirken, verimli orman alanlarının azami olarak korunması ve geliştirilmesi maksadı ile düzenleme yapılması gerekmektedir.” şeklinde olduğunu görmekteyiz.

Elbette ki, hiç şüphesiz, Devlet ormanları içinde özellikli alanların ve nadir ekosistemlerin korunması ve geliştirilmesi esastır. Tıpkı muhafaza ormanları ve gen koruma alanları, tohum meşcereleri gibi..

Bu yönde bir kanun düzenlenmesi yapılmasının amacı Devlet ormanlarının en sağlıklı şekilde muhafazası adına fayda sağlamaya yöneliktir.

Ancak işin rengi 7442 sayı ile değişik 6831 sayılı Orman Kanunun 16. Maddesinin Uygulama Yönetmeliği taslağı kısmına gelindiğinde tamamen değişmektedir.

Artık bu beklenen fayda, ne yazık ki Orman Kanunun 16. Maddesinin Uygulama Yönetmeliği taslağındaki verimli orman alanı tanımı ile, Orman kanunun temel felsefesi ile çelişen ve tamamen hukuki güven ilkesine aykırı bir hale dönüştürülmüştür.

7442 sayılı yasa ile değişik 6831 sayılı Orman Kanunun 16 maddesine eklenen “verimli orman alanı” tanımı, Orman Kanunun 16. Maddesinin Uygulama Yönetmeliği taslağının “tanımlar ve kısaltmalar” bağlığı adı altında 3. maddesinin “uu” bendine eklenmiştir.

Eklenen “uu” bendindeki tanıma göre; Verimli orman alanları: Amenajman planlarında ve aktüelinde, tepe kapalılığı %11 ve daha yukarı olan 1, 2, 3 kapalı orman alanları, gençleştirme alanları, ağaçlandırma alanları, bal ormanları, mantar ve tıbbi aromatik bitki yetiştiriciliği alanlarıdır.

Taslak yönetmeliğin “İnceleme ve Değerlendirme” başlıklı 5. maddesinin 3. fıkrasında ve “Değerlendirme Komisyonu” başlıklı 16. maddesinin 2. fıkrasına yapılacak verimli orman tanımı eklemeleri ile Değerlendirme Komisyonunun görevleri arasına verimli orman izinleri eklenmiştir. Buna göre verimli orman alanlarına isabet eden maden işletme, tesis ve altyapı tesisi izin müracaatları ve ruhsat talepleri Değerlendirme Komisyonunca değerlendirilmeden karar verilmeyecektir.

Yönetmelik taslağına eklenen verimli orman alamı tanımı ile 7442 sayılı değişiklikle 6831 sayılı Orman Kanunun 16 maddesine eklenen verimli orman alanı ibaresinin gerekçesindeki amacın çok ötesinde bir uygulamaya yol açıldığı açıktır.

Amenajman planlarında ve aktüelinde, tepe kapalılığı %11 ve daha yukarı olan 1, 2, 3 kapalı orman alanları tanımındaki amenajman planı, Tarım ve Orman Bakanlığı kaynaklarına bakıldığında, ilk olarak 1917 yılında yapılmış, 1918 yılında da ilk Amenajman Yönetmeliği Yürürlüğe girmiştir. 1963-1972 yılları arasında tüm ülkenin amenajman planları bitirilmiştir. Ekolojik ve sosyokültürel fonksiyonlarını ön plana alan ekosistem tabanlı fonksiyonel planlama programını hayata geçirmek adına “Orman Amenajman Yönetmeliği” 5 şubat 2008 tarih ve 26778 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Nitekim, plan yapımında birliktelik sağlanmasında yaşanan sıkıntıların önüne geçebilmek adına çok sayıda yazılan emirlerin birleştirilmesi için “Ekosistem Tabanlı Fonksiyonel Orman Amenajman Planlarının Düzenlenmesine Ait Usul ve Esaslar” başlıklı 299 sayılı tebliğ hazırlanmıştır.

Bu tebliğ ile açıklanmak istenen teknik hususların günümüz koşullarına göre güncellenmesi ve değerlendirilmesinin gerektiği açıktır.

Mevcut madencilik faaliyetleri açısından %11 tepe kapalılık ve 1,2,3 kapalılık oranlarının verimli orman tanımı adı altında Orman Kanunun 16. Maddesinn Uygulama Yönetmeliğine bu şekilde eklenmesi halinde, madencilik sektöründe izin sorunlarını gündeme getirecektir.

%11 tepe kapalılık oranı çok düşük bir oran olup, gerçeği yansıtmayacağı çok açıktır. Mevcut amenajman planları ile fiili durumun uyuşmaması halinde izin prosedürene takılan madencinin işini yargının mı yoksa İdare’nin mi çözeceği ise belirsizdir.

Bugün 6831 sayılı Orman kanunun 16. maddesinin 1. fıkrasına göre Orman Bakanlığı’na izni müracaatında bulunan bir madenci gerekli evrakları hazırlayıp bedelini ödediği orman arazisinde ( muhafaza ormanı, gen koruma alanları, tohum meşcereleri, endemik ve korunması gereken ekosistemlerin bulunduğu orman alanları hariç) madencilik faaliyetini idare’nin takdir yetkisine gerek olmaksızın icra edebilmektedir. Çünkü Kanunun 16. maddesinin 1. fıkrası açıkça “Devlet ormanları içinde maden aranması ve işletilmesi ile madencilik faaliyeti için zorunlu; tesis, yol, enerji, su, haberleşme ve altyapı tesislerine, fon bedelleri hariç, bedeli alınarak Tarım ve Orman Bakanlığınca izin verilir.” şeklinde düzenlemesi ile idarenin bağlı yetkisi olduğunu tereddütte yer bırakamayacak yalın ve açıklıkta ortaya koymuştur.

Yine 1. fıkranın devamında ise izin taleplerinin değerlendirilmesinde İdare’nin bağlı yetkisinin olmadığı bizzat takdir yetisinin olduğu özellikli ve nadir ekosistem tabanlı alanlar sayılmış ve bu alanlara verimli orman alanı da eklenmiştir . Yeni düzenlemeye göre 7442 sayılı ile değişik 6831 sayılı Orman Kanunun 16 maddesinin 1. fkrasının devamı “…Ancak, temditler dahil ruhsat süresince müktesep haklar korunmak kaydı ile Devlet ormanları sınırları içindeki tohum meşcereleri, gen koruma alanları, muhafaza ormanları, verimli orman alanları, orman parkları, endemik ve korunması gereken nadir ekosistemlerin bulunduğu alanlarda maden aranması ve işletilmesi, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın muvafakatine bağlıdır. “şeklindedir.

Tamamen Bakanlığın kararına bırakılan bu alanlara ilişkin henüz daha ülke genelinde sağlıklı bir düzenleme söz konusu değilken, “verimli orman alanı” ibaresi göründüğü gibi masum bir koruma sağlama gayesinin çok ötesinde bir amaca dönüştürülebilir.

Nitekim, günümüzde tüm Türkiye’de amenajman planları revize edilmeden, tepe kapalılık oranları hakkaniyete, mevcut duruma uygun olmadan, derlenmeden yönetmelik taslağının yasallaşması , madencilik faaliyetinin tüm Türkiye genelinde yapılmasını imkansız hale getirecektir.

Gerçek manada orman alanların korunması adına öncelikle ilgili alanın amenajman planlarının gerçeği yansıtacak ölçüde yenilenerek doğru düzenlemesi sağlanmalıdır.

Bugün tüm ülkede, madencilik faaliyetinin icra edildiği orman alanlarında ,yeni izin alınmasını neredeyse imkansız kılacak bir yönetmelik taslağının yasallaşmadan önüne geçilmesi şarttır.

Aksi halde bu durumun, birçok bölgede, orman izinlerinin Bakanlığın takdirine, hatta Değerleme Komisyonun iki dudağının arasına bırakıldığı, hukuki güvenlik ilkesinden çok uzakta bir hal alacağı aşikardır.